Tarihin hiçbir döneminde güçlü ve köklü medeniyetler günümüzün ekran medeniyeti kadar kendisini etkin kılmamıştır. Fakat bu medeniyetler tarihin süresi içerisinde kendisine bin yıllardır yer bulmuşlardır. Aynaları medeni olduğu için her zaman insanın insanlık omurgasını canlı, havzasını ise sürekli diri tutmuşlardır. (Yunan, Roma, Mısır, İslam medeniyeti gibi.) Ekran medeniyeti ise saniyede insanları istediği yere ulaştırabiliyor ya da bağlantıya geçirebiliyor. Geçmişte hayal olarak görülen pek çok durum günümüzde gerçek yaşamın bir parçası olarak karşımıza çıkmaktadır. Ekran medeniyeti bu hızlı akışla insanı insandan ziyade bir canavara ve makinaya dönüştürmüştür. Gün geçtikçe de yeni bir ekran tanrısı yaratmaktadır. Çocuklar erken yaşlarda hatta anne karnında ekran medeniyetinin (zorbalığının) kurbanı olmaktadır. Çocukların önceden açık alanlarda, sokakta ve evlerde yüz yüze gerçekleştirdikleri oyunlar, son yıllarda teknolojinin de gelişmesi ile bilgisayarlar ya da cep telefonları aracılığıyla gerçekleştirilen sanal oyunlar haline dönüşmüştür. Giderek çevreye karşı sorumlulukların, akrabalık ve arkadaşlık ilişkilerinin tamamının devreden çıkmasına yol açmıştır. Birey arkadaşlıklarını artık yanında taşımıyor cebinde taşıyor. Tuşa dokunduğunda karşısına yüzlerce, binlerce arkadaş çıkıyor hem külfetsiz hem de masrafsız. Canının istediğiyle arkadaş oluyor istemediğini bir tuşla arkadaşlıktan çıkarıyor. Ekran medeniyeti diye dayatılan ekran zorbalığı, bireyi yalnızlığa ittiği gibi sosyal kaygının verdiği endişe ile, sosyal hayattaki kabulünü, fenomen olma ve sosyal medyadaki beğenilerle gidermeye çalışan bireyler, az beğeni aldığında depresyona giren çok beğeni aldığında ise mutlu ama yalnız olan bireyler topluluğuna dönüşmektedir. Ekran medeniyetinde bireylerin davranışları, değer yargıları ve öncelikleri de değişmiştir. Ekranlar bireyleri birbirine yaklaştırıyormuş algısı verse de, aslında bireylerin arasına fark edilmeyen duvarlar örmektedir. Birbirlerinin sorunlarını dinlerken dahi dinliyormuş gibi görünen, alışkanlık haline gelmiş ve cep telefonlarına dokunmadan duramayan bireyler karşılarındaki kişiyi hiçe sayarak, en yakın arkadaşı bile olsa değersizleştirmektedir. Bazen kendini kaybetme boyutuna vararak bulunduğu ortamın durumunun uygunluğunu, toplumsal normları düşünmeden cenazede, sohbetlerde, çay ocaklarında, küçük arkadaş gruplarında, hatta camideki cuma hutbelerini dinlerken cep telefonu sürekli araya girmektedir. İnterneti biten, ya da cep telefonu bozulan bireyler, o gün ya da ondan sonraki günlerde en değerli varlıklarını yitirme ve kaybetme duygusuna kapılmaktadır. Yani telefon anneden, babadan hatta çocuktan daha değerli hale gelmektedir. Anlık yaşam fotoğrafları paylaşma, eşi ve kendisini tatilde, denizde, tesettürlü olanlar moda defilesi gibi resim paylaşarak mahremiyeti ayaklar altına almaktalar. Yakınlarının ölüm haberlerini paylaşarak acı ve taziye ziyaretleri ekrana hapsedilmektedir. Hatta daha ileri giderek ölülerle resim çekip ekranda paylaşmaktadırlar. Herkes evdeyken yüz yüze konuşmakta ciddi iletişim ve konu sıkıntısı çekerken, birden bire ellerdeki cep telefonlarına yöneliyorlar. Birbirlerinin sorunlarını yüz yüze, yan yana çözemeyen bireyler ekran medeniyetinde tam bir danışmanlık hizmeti vermeye başlıyorlar. Çocuğunun problemlerini çözemeyen baba veya anne ekranda tam bir arabulucu oluyor. Eşiyle kavga eden kadın veya erkek ekranda bir anda en iyi psikolog ya da aile danışmanı hüviyetine bürünüyor. Yüz yüze olmayan ilişkilerde ekran üzerinden yapılan iletişim ya da cevap verme durumları birden bire bir düşmanlığa da dönüşebiliyor. Sonrasında ekranda kahraman(klavye) olan ama gerçek hayatta asosyal kişiliksiz, kimliksiz yarı insan bir varlığa dönüşüyor. Böylelikle aile, sokak, mahalle, köy ve şehir medeniyetinin temeline adeta dinamit konulmaktadır. Ailede evin içerisinde kadın kocasıyla konuşma zahmetinde bulunmuyor ama sosyal medyadaki arkadaş gruplarına cümle yetiştiremiyor. Koca eşiyle konuşmuyor ama eşinin dışında herkesle konuşuyor. Sokakta yürüyenler yanından geçtiklerini insanların medeniyetin en iyi iletişim dili olan selamını alıp vermekten uzak duruyorlar. Yeni bir hayat, yeni bir hürriyet ve hüviyet lazım diyerek insan maalesef ekran terörünün kurbanı yapılmıştır. Ekranlar hayatın da, ölümün de sahibi olmuş durumda. Son yaşanan siyanür ölümlerinde olduğu gibi ölüm özendiriciliğine de dönüşmüştür. Ekran medeniyeti insanları sınırsız çizgilerde tutup sürekli yalnızlığa mahkûm ederek ekrana dost kıldı. İnsanın şimdi ekrandaki en büyük korkusu ekranı kaybetmek ya da ekranda kaybolmak. Sonuç olarak ekrandan uzak Allaha yakın, ekrandan uzak insana yakın, ekrandan uzak eşe, çocuğa yakın yani dünyaya uzak ahirete yakın.