SON EKLENENLER

Sendikalaşma mücadelesi ‘yasal mevzuatlar’ kıskacında

TKIS Blinds işçilerinin sendikalaşma mücadelesi yetki itirazına ve işten atmalara rağmen devam ediyor. TEKSİF Bölge sorumlusu Tay gerekirse üretimden gelen güçlerini kullanacaklarını söylüyor.
14 Kasım 2024 19:44

İşçi hakları söz konusu olduğunda yürürlükteki yasalar işçilerin karşısındaki en büyük engellerden biri oluyor. 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu kapsamında yer alan bazı maddeler nedeniyle sendikalaşma adeta imkansız hale getiriliyor. Yasaların işçilerin elini kolunu bağladığı noktada ise işçiler ya da mücadeleci sendikalar fiili mücadele hakkını kullanmak istiyor. Ancak mücadeleci sendika sayısı bir elin parmağını geçmediğinden pek çok sendikacı yasal mevzuatları gerekçe göstererek fiili greve yanaşmıyor.

İstanbul Tuzla’da da TEKSİF’te örgütlenen TKIS Blinds işçilerinin sendikalaşma mücadelesi engelleniyor. Fabrikada sendikanın çoğunluğu sağlaması ve yetki tespiti yapılmasına rağmen, patronun itiraz hakkı bulunuyor. Yetki itirazı süreci beklenirken, işten atılan işçiler kapıda eylemlerini sürdürüyor, içeride ise üretim devam ediyor. Sendikanın Bölge Sorumlusu Binali Tay ile TKIS Blinds’teki süreci ve fiili bir mücadelenin mümkün olup olmadığını konuştuk. Tay, “Şu anlık yasal grev hakkımız yok” dese de yetki itirazının ardından eylemlerin artacağını, gerekirse üretimden gelen güçlerini kullanmaktan geri durmayacaklarını vurguladı.

YASALAR FİİLİ MÜCADELEYİ ENGELLİYOR

TKIS Blinds’te mücadele süreci nasıl geçiyor?

Burada üç aya yakındır sendikalaşma çalışmamız vardı. Komite oluşturuldu. Ücretlerin asgari ücretin bir tık üzerinde olduğu, hakaretin, baskının yoğun olduğu bu fabrikada işçilerin çoğu güvenceli çalışma koşulları için sendikamıza üye oldu. Çoğunluğu aldık, bakanlığa başvurumuzu yaptık. Bu süreçte 9 arkadaşımız işten atıldı. Bakanlıktan tespitimiz olumlu geldi. İşverenin yetki tespitine itiraz etme hakkı var. Onun itirazda bulunup bulunmadığını henüz netleştiremedik.

Patronların elinde yetki itirazına dair yasal bir hak var. O yüzden çoğunlukla itirazda bulunuyorlar. Süreci uzatmak, bu süreçte de sendikayı bertaraf etme girişiminde bulunuyorlar genellikle. Sizin buna karşı bir önleminiz var mı?

İşten atılan arkadaşlarımız için bu süreçte kapı önündeydik. İçerideki arkadaşlarımızla da iki tane toplantı gerçekleştirdik. İşçilerle en son hemfikir olduğumuz nokta “Yetki tespitinin gelmesini bekleyelim” oldu. Asıl gücümüz elbette üretimden gelen gücümüzdür. Şu an zaten iş yavaşlatma var, üretim yüzde 70-80’e kadar düşmüş durumda. İçerideki işçilerle diyalog halindeyiz. Yetki itirazı yapılırsa, bundan sonrasında daha yoğunlaşarak süreci nasıl değerlendireceğimizi tartışacağız. Ancak bunun kadar önemli bir diğer nokta; bu firma uluslararası bir firma. İsviçre’deki genel merkez ticaret kurallarına bağlı. Burada Avrupa ayağını da bastırmaya çalışıyoruz.

Fiili grev hakkını kullanma gibi bir planınız var mı?

Üretimi tamamen durdurma gibi bir planımız yok. Ancak dediğimiz gibi hem ulusal hem uluslararası alanda bir baskı oluşturacağız. Ha üretimi daha da düşürebiliriz. Çünkü çalışma içerisinde, toplu sözleşmeli ve grev hakkımızın olmadığı bir yerde üretimi komple durdurmak içerideki arkadaşlarımızın haklarını riske atabilir. Mahkeme süreci tamamlanmadan üretimi durdurmak sıkıntı olur. Yani yasalara göre; işçilerin iş saatinde eylem yaptıklarında, tamamen işi durdurup grev yapması sakıncalı. Biz daha önce böyle olaylar yaşadık ve işten atılan işçiler haklarını elde edemedi.

Burada zaman aleyhinize işleyecek gibi görünüyor? TKIS Blinds’in çatı firması Hunter Douglas, aynı bölgede yeni bir fabrika kurdu. Oraya yeni işçiler alıyor. Burada fabrikanın tamamlanmasına kısa bir zaman kaldı. İşçilerin endişesi, başka şirket gibi görünen yeni fabrikaya TKIS Blinds’teki işçilerin geçirilmesi, pervaz bölümünün sadece TKIS binasında kalması ve patronun burada iş kolu değişikliğine gitmesi… Böylesi bir tabloda planınız nedir?

Biz üretimi belki yüzde 30’lara 40’lara çekeriz. Zaten aslında en büyük psikolojik baskı oradan oluşacak. Aksi takdirde grev hakkımızın olmadığı yerde tamamen durdurma gibi bir yöntemi izlediğimizde hemen gidiyorlar noter getiriyorlar, iş yerinde çalışma saatlerinde işçilerin çalışmadığını belirleyip, sonuçta mahkemenin devam ettiğini söylüyorlar. Grev ancak yetki mahkeme kararıyla netleştiği zaman yapılabilir.

Ancak bu yetki süreci yıllarca sürebilir. Bu süreçte içeride üye bırakmayabilirler…

Merkezle iletişimi kurduk. Katı tutum sergilerlerse belki o zaman geç işbaşı yapmak gibi yöntemlere başvurabiliriz. Periyodik eylemler örgütleyebiliriz. Marka çalıştığımız iş yerlerinde genelde orta vadede bu işi çözdük.

Çözülmezse ne olur?

Uluslararası Hunter Douglas sorumsuz davranmaya devam ederse üretimi durdurma gibi bazı şeyleri göze alabiliriz. İş yerini terk etmeme, işi durdurma gibi yöntemler olabilir. İşçilerin fabrikayı terk etmeyip başardığı, orada örgütlü bir güç olduğu örnekler de var. Ama örgütlülük sadece işçileri üye yapmakla olmaz. Sürekli işçilerle temas içinde olmak, işçilerin bilgi ve bilinçlenmesi konusundaki çalışmalar, demokratik mücadeleyi daha çok örmek gerekir. Bazen söz karar tabanındır deriz ya bazen taban da yanlış karar verebiliyor. Biz hakları, riskleri anlatırız. Buna rağmen işçiler ‘Yapacağız’ derlerse biz de sendika olarak doğru stratejileri ortaya koyduktan sonra öncülük yaparız.

"SORUMLULUKTAN KAÇIŞ VAR"

Geçmişte de yasal sınırlar, engeller vardı ancak işçiler mücadele tarihleri boyunca pek çok kazanımı yasaklara, engellere ve baskılara rağmen elde etmedi mi?

Tabii geçmişteki işçi de o günkü sendikacılar da mücadele azmi de çok farklıydı. Şimdi biz daha demokratik yollarla ilerlemek istiyoruz. Biraz süreci ilerletmemiz lazım. O zaman işçilerin bir tane ceketi vardı üstünde, gerisinde birlik ve beraberliği vardı. Şimdi işçiyle masaya oturuyoruz, işçi benim kredim, borcum var diyor. Bana ücret ödeyebilecek misiniz diyor. Bugün on tane evlat bir babaya bakamıyor. Eskiden böyle değildi. O zamanki sendikacılar ise gerçekten sistemin baskısına karşı işçilerin birliğiyle daha direnç gösteriyordu.

O bilincin oluşmasında sendikacıların sorumluluğu yok mu?

Şimdi işçilerin ekonomik baskısıyla boğuşmasıyla mücadelede bir esneklik çıktı. Sendikacılar da işçilerin o esnekliğine uydu. Sendikal hareket yeniden silkelenmeli. Kafa kol ilişkisiyle değil, emek sömürüsünün ciddi boyutu karşısında, işçilerin aslında tabandan örgütlenerek seçecekleri sendikacıların, onların iradesini temsil edecek seçimler yapması lazım.

Günümüzde kimi sendikacıların, sendikal anlayışların, işçilerin mücadele isteği karşısında durduğunu, üstelik burada ‘yasal haklar’ı gerekçe gösterdiğini de görüyoruz…

Gerçekten bazı sendikalarda işçiyi kullanmak var mıdır? Olabilir. En çok bunu biz kamu sendikalarında görüyoruz. Engelliyorlar işçiyi. Ama biz temsilcilerimizi seçimle belirliyoruz. O azimle çıkanların kendilerini o mücadeleden soyutluklarını da görüyoruz. İşçilerle umarım, sanayi alanlarında daha demokratik mücadele biçimlerini ortaya koymuş olacağız diye düşünüyorum.

Sendikacıların yasal sınırları gerekçe göstermesi, mücadeleci olmayan sendikal anlayışa bir konfor alanı sağlamıyor mu? “Yasalar elimizi kolumuzu bağlıyor bir şey yapamıyoruz” demekle işçi sınıfı nasıl ilerleyebilir?

Bugün sendikaların içerisindeki durum bu. Yasalar hazırlanınca üç konfederasyon vardı. O günkü şartlarda birliklerini sağlayıp mücadele etselerdi bugün bunları konuşmuyor olacaktık. Şimdi bu yasaların sonuçları herkese dokunuyor. Artık her yer yangın yeri. Sınıf mücadelesinin bir iki sendikayla bu saldırıları püskürtmeyeceğini de biliyoruz. Sendikaların, konfederasyonların öncülük yapacağı, tekrar güven yaratacağı mücadele çizgisini ortaya koyduğunda bir değişiklik olabilir. Yasalaşma süreçlerine etkisi olabilir.

Şimdi neden bir ‘işçi cephesi’ kurulamıyor? Görüştüğümüz pek çok sendikacı ‘Birlik kurulmalı, bir emek cephesi şart’ diyor. Ancak sendikacıların bu konuda gerçekten bir tutum içinde olduğunu söyleyebilir miyiz?

Herkes için söylemiyorum ama bir sorumluluktan kaçış var. Birlik kurmak lazım ama sorumluluk da almak lazım. Tabandan gelen iradeyi alıp biz öncülük etmiştik geçmişte. Şimdi sendikacılar topu işçiye atıyor. İşçileri bir araya getirip güveni sağladığımızda bir mücadele ortaya çıkıyor. Önce sendikacılar kendilerine güvenip bir araya gelecekler, sonra tabanı yan yana getirecekler, bir mücadele yürütecekler. Burada da mücadele ile kazanacağımıza eminim.

AV. ERGİN: FİİLİ MÜCADELE İLE GREV HAKKINI KULLANMAK ANAYASAL HAKTIR

Binali Tay ile görüşmelerimiz ardından grev hakkını sıkça köşesine taşıyan Avukat Ahmet Ergin’e sorularımızı yöneltiyoruz. Ergin, “Meseleyi sendikacılar bağlamında sıkıştırmadan ele alalım. Sendikal örgütlenme anayasal bir hak olmasına rağmen, işverenlerce fiilen engelleniyor ve kullanılmaz hale getiriliyor. Bunun bir ayağı öncü işçilerden başlayarak, sendikalı işçileri işten çıkarmak; diğer ayağı ise yetki itirazı oluyor” diyor.

Yetki davaları yıllarca sürerken, işten çıkarma tehdidi ile sendika üyeliğinden istifaların da sağlandığını hatırlatan Ergin, “Sendika hakkını, TİS hakkını, grev hakkını kullanmanın yolu yetkiden geçtiği için, işçilerin tüm kollektif hakları kullanılamaz hale geliyor. Bu tespit sadece bizim değil Anayasa Mahkemesinin de tespiti. AYM bu yıl verdiği iki kararda yetki ve sendikal örgütlenme için ‘yapısal sorun’ tespitinde bulundu ve kararını gereğini yapması için TBMM’ye de gönderdi. Ancak bu konuda herhangi bir yasal düzenleme yapılmadı. Tam da bu noktada anayasal bir hakkın kullanılması için işçiler eylem, grev yapabilir mi sorusunu sormak lazım. Bilindiği gibi anayasal hükümler çoğunlukla doğrudan uygulanmaz. Ancak bir olgu, hukuki sorun çözümlenirken anayasal çerçeve dikkate alınır. Aynı şey uluslararası sözleşmeler için de geçerlidir. Dolayısıyla fiili mücadele ile grev hakkını kullanan işçi, aslında Anayasa ve uluslararası sözleşmelerdeki bir hakkı kullanmaktadır. İşverenlerin, işçilerin yasal ve anayasal haklarını yok saymasıyla fiili direnişlerin ve hak mücadelelerinin zeminini genişlemiştir. İşin en başında yetki ve baraj sistemi nedeniyle sendikal örgütlenmenin zorlaştırılması, sonrasında işçilerin grev hakkını etkili bir şekilde kullanmasını sağlayacak yasal düzenlemelerin yetersizliği, dönem dönem vahşi grev (wildcat strike) olarak tanımlanan düzensiz grevlerin artmasına yol açmaktadır” diyor.

Yargının, anayasal hakkını fiilen kullanmak için fiili mücadeleden başka bir seçenek bırakılmayan işçilerin demokratik ve barışçıl eylem hakkı konusunda zaman zaman olumlu kararlar verdiğini belirten Ergin, “Ancak yargının kıstası eylemin barışçıl olması, haklı bir talebin olması ve sürenin makul olmasıdır. Yargı pratiği uzun süreli iş durdurmaları hoşgörüyle karşılamasa da işçilerin mücadelenin hukuki ve fiili yanını birlikte ördüğünde yeni kazanımlar elde etmesi mümkündür” diyor.

EVRENSEL

SENDİKA HABER SAYFASINI
YORUMUNUZU YAZIN ...
Farklı olanı seçin:
# # # # # #
SON EKLENEN HABERLER