Efendim,
Bugünlerde “suç” kelimesi kafamı kurcalamakta.
Nereden takıldı aklıma bilmiyorum.
Belki de “DOSTO”nun Suç ve Ceza'sından mülhem…
“Malum, Raskolnikov fakir ve iyi niyetli bir üniversite öğrencisi, maddi imkansızlıklar sonucu eğitimini bırakmak zorunda kalıyor. İhtiyacını karşılamak için para edebilecek eşyalarını faizci bir yaşlı kadına rehin bırakıyor. Kadın kötü, kadın faizci; kadın insanların zor durumda kalmalarından yararlanan bir insan..
Raskalnikov kadını öldürecek, paralarını alacak, öğrenimini tamamlayıp topluma faydalı bir insan olacaktır. Topluma faydalı bir Raskolnikov, faizci bir kadından çok daha iyidir diye düşünür ve kadını öldürür.
Kitap Raskalnikov'un vicdan muhasebesiyle devam eder. Raskolnikov hak, hukuk kavramlarının tamamını alt üst ederek çözümlemelerde bulunur ve tüm psikolojisi çöker. Romanın günahkar karakterleri (Sonya ve Raskalnikov) inanca yönelir. Vicdanına yenik düşer Raskolnikov. Bedelini sibirya’da çalışarak ödemeye çalışır.”
Kimlikler değil, kişilikler öne çıkar.
Sorular soruyoruz:
*Suç Nedir,ceza Nedir?
*Amaca ulaşmak için her yol mubah mıdır? Raskolnikov haklı mı?
*Asıl suçlu kim?
*Raskalnikov mu, toplum mu, Tefeci kadın mı?
*Bedel ödenmeli mi, bedeli kim ödemeli?
Sözlüklerde suç ”Törelere, ahlak kurallarına, yasalara aykırı davranış, cürüm.” olarak tanımlanır.
Demek ki suçun iki boyutu var: Birincisi “töreye, ahlaka aykırılık” ikincisi “yasalara aykırılık!”
Dikkat edilirse günümüzde töreye veya ahlaka aykırılığın suç sayılması eğilimi gittikçe zayıflamakta, en fazla toplum tarafından “yazıklar olsun, böyle yapılır mı, utanmadın mı, insanlık öldü mü…” gibi ayıplama ifade eden kınanma yaptırımı ile karşı karşıya kalmaktadır. Töre saikiyle işlenen cinayetler istisna!
Hukuk düzeni yasaya aykırı davranmayı yaptırıma bağlamıştır. Suç varsa onun karşısında ceza olmalıdır. Suç cezasız kalmamalıdır. Toplumsal düzenin sağlanması bu cezaya rıza gösterilmesi ve cezaların caydırıcı olmasıyla mümkündür.
İdamın tartışıldığı bir zeminde aklıma KANT’ın cezaya ilişkin düşüncesini pekiştirecek, ölüm cezasını da haklılaştıracak şu sözlerine kulak vermek gerekir:“Bütün insanların yok olması yerine tek bir insanın ölmesi daha iyidir. Çünkü eğer adalet ve haklılık düşüncesi yok olursa dünyada artık insan hayatının bir değeri kalmaz.”
Cezanın caydırıcı olması önem arz eder. Cezalar caydırıcı olmadığından “çocuk, kadın, erkek cinayetleri” artıyor. Ölüm cezası yok, hafifletici sebepler de var, “Girer yatar çıkarım.” anlayışı suç artışında birinci etken. Kanunların caydırıcı olmaması “Norveç'te 77 kişiyi katleden bir suçlu”ya "Daha fazlasını öldüremediğim için üzgünüm." dedirtiyor.
İster adına kısasa kısas densin ister ödetici, isterse denkleştirici ceza/adalet densin toplumda cezaların caydırıcılığı sağlanmalıdır.
Zira hukuka olan güven azaldıkça suç işleme oranı artmaktadır.
BU NEDENLE HİÇBİR SUÇ CEZASIZ KALMAMALIDIR!